En Güncel Haberler

Peygamberimizin (s.a.v) Kendisini Taşlayanlara Duası

Peygamberimizin (s.a.v) Kendisini Taşlayanlara Duası
Bu haber 23 Haziran 2021 - 19:58 'de eklendi ve 401 views kez görüntülendi.

Savaş halinde dahi merhamet eden bir peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v). Peygamberimizin (s.a.v) tebliğ için gittiği Taif’te kendisini taşlayanlar için ettiği dua.

Savaş halinde dahi merhamet eden bir peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v). Peygamberimizin (s.a.v) tebliğ için gittiği Taif'te kendisini taşlayanlar için ettiği dua.

Bedir Harbi yaklaşıyordu.

Bir gün sonra mü’minlerle kılıç kılıca savaşacak olan müşrikler, harp başlamadan bir gün önce gelip müslümanların hâkimiyetindeki kuyudan su istediler.

Sahâbe vermek istemedi. Lâkin Fahr-i Kâinât Efendimiz müsaade etti.

Harp zaferle neticelendi. Esirler alındı. Peygamber Efendimiz; esirlere güzel muâmele edilmesini emrettiği için, Medine’ye götürülürken, zaman zaman sahâbe efendilerimiz indiler ve esirleri bineklere bindirdiler.

Bir gün kendisinden, müşriklere lânet etmesi istendi. Fahr-i Kâinât Efendimiz ise şöyle buyurdu:

Ben lânetçi olarak gönderilmedim, âlemlere rahmet olarak geldim.” (Müslim, Fedâil, 126; Tirmizî, Deavât, 118)

Ben lânetçi olarak gönderilmedim, âlemlere rahmet olarak geldim.” (Müslim, Fedâil, 126; Tirmizî, Deavât, 118)

PEYGAMBERİMİZİN (S.A.V) KENDİSİNİ TAŞLAYANLARA DUASI

İslâm’ı tebliğ için Tâif’e gittiği zaman, Tâif halkı kendisini taşlamışlardı. Allah Rasûlü geri dönmüş, derin kederler içinde yürürken Cenâb-ı Hak Cebrâil ile Dağlar Meleği’ni gönderdi.

Melek;

“‒Ey Muhammed! Kavminin Sana ne dediğini Cenâb-ı Hak işitmektedir. Ben Dağlar Meleği’yim. Ne emredersen yapmam için Allah Teâlâ beni Sana gönderdi. Ne yapmamı istiyorsun?

Eğer dilersen şu iki dağı (Mekke’deki Ebû Kubeys ile Kuaykıân dağlarını) onların başına geçireyim.” dedi.

O zaman Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurdu:

“‒Hayır, ben Cenâb-ı Hakk’ın onların nesillerinden sadece Allâh’a ibâdet eden ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseler getirmesini dilerim.” dedi. (Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 7; Müslim, Cihâd, 111)

Rasûlullah Efendimiz’in mübârek gönülleri, muazzam bir «Af Okyanusu»ydu.

Hakikî af, cezalandırmaya muktedir iken belli olur. Rasûlullah Efendimiz, ceza vermeye muktedir hem de gayetle hak sahibi olduğu hâlde defalarca affetti. Hem de en ağır mücrimleri bile affetti.

O zaman Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurdu: “‒Hayır, ben Cenâb-ı Hakk’ın onların nesillerinden sadece Allâh’a ibâdet eden ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseler getirmesini dilerim.” dedi. (Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 7; Müslim, Cihâd, 111) Rasûlullah Efendimiz’in mübârek gönülleri, muazzam bir «Af Okyanusu»ydu. Hakikî af, cezalandırmaya muktedir iken belli olur. Rasûlullah Efendimiz, ceza vermeye muktedir hem de gayetle hak sahibi olduğu hâlde defalarca affetti. Hem de en ağır mücrimleri bile affetti.

KENDİSİNE 20 SENE ZULMEDENLERE AF İLAN ETTİ!

Mekke Fethi’nde kendisine yirmi küsur sene zulmedenlere karşı af îlân etti. Tam kısas yapılacak zamandı. Hattâ kızı Zeyneb’i şehîd eden Hebbâr bin Esved geldi. “Lâ ilâhe illâllah Muhammedü’r-Rasûlullah!” dedi.

Bir kişinin daha cehennemden kurtulmasına, her şeyden çok sevinen Fahr-i Kâinât Efendimiz onu da affetti ve;

“–Bu zulmü kızıma niçin yaptın?” diye dahî sormadı. (Vâkıdî, II, 857-858)

Diğer taraftan merhamet Peygamberi -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, fetihten sonra ne yapacağını merakla bekleyen Mekke halkına;

Ey Kureyş topluluğu! Şimdi benim, sizin hakkınızda ne yapacağımı sanırsınız?” diye sordu.

Kureyşliler;

“–Biz Sen’in hayır ve iyilik yapacağını umarak; «Hayır yapacaksın!» deriz. Sen, kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin! Kerem ve iyilik sahibi bir kardeş oğlusun!..” dediler.

Bunun üzerine Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

“–Ben de Hazret–i Yûsuf’un kardeşlerine dediği gibi; «Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yok!» diyo­rum. Haydi gidiniz, artık serbestsiniz!” buyurdu.

Bir diğer hitâbında da;

Bugün merhamet günüdür. Bugün Allâh’ın, Kureyşlileri İslâmiyet’le güçlendirip üstün kılacağı bir gündür.” buyurdu. (Bkz. İbn-i Hişâm, IV, 32; Vâkıdî, II, 835; İbn-i Sa‘d, II, 142-143)

Ebû Cehil’in oğlu İkrime, sayılı İslâm düşmanlarındandı. Mekke’nin fethinden sonra Yemen’e kaçmıştı. Zevcesi, müslüman olarak onu Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına getirdi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- İkrime’yi memnuniyetle karşılayarak;

“Ey göçmen süvârî, hoş geldin!” buyurdu ve müslümanlara karşı yaptığı zulmü yüzüne vurmayıp affetti. (Tirmizî, İsti’zân, 34/2735)

Bugün merhamet günüdür. Bugün Allâh’ın, Kureyşlileri İslâmiyet’le güçlendirip üstün kılacağı bir gündür.” buyurdu. (Bkz. İbn-i Hişâm, IV, 32; Vâkıdî, II, 835; İbn-i Sa‘d, II, 142-143) Ebû Cehil’in oğlu İkrime, sayılı İslâm düşmanlarındandı. Mekke’nin fethinden sonra Yemen’e kaçmıştı. Zevcesi, müslüman olarak onu Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına getirdi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- İkrime’yi memnuniyetle karşılayarak; “Ey göçmen süvârî, hoş geldin!” buyurdu ve müslümanlara karşı yaptığı zulmü yüzüne vurmayıp affetti. (Tirmizî, İsti’zân, 34/2735)

KENDİSİNİ ZEHİRLEYENLERİ İFŞA ETMEDİ

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendisine sihir yaparak hastalanmasına ve ızdırap çekmesine sebep olan münafık Lebîd’i ve onu bu işe teşvik eden kimseleri vahiy yoluyla öğrenmişti. Lâkin Lebîd’in ne yüzünü gördü ne de bu suçunu anıp başına kaktı. Hayatına kastetmiş bulunan Lebîd’i ve onun mensup olduğu Benî Zurayk kabîlesinden hiç kimseyi de cezalandırmadı.

Hazret-i Âişe Vâlidemiz;

“–Yâ Rasûlâllah! Sihir yapan kimseyi teşhir edip rezil rüsvâ etsen olmaz mı?” dediğinde ise Âlemlerin Fahr-i Ebedîsi şu muhteşem cevabı verdi:

Allah Teâlâ bana şifâ verdi, ben de insanlar üzerine şerri yaymak ve onlara kötülük etmek istemem.” (Buhârî, Edeb, 56)

Ezcümle;

Mahşer gününde ve sonsuz ebedî hayatta;

  • Rasûlullah Efendimiz ile beraber bulunmak,
  • O’nun şefaatinden istifâde etmek,
  • O’nun «Havz-ı Kevser»inin başından uzaklaştırılmadan «Hamd Sancağı»nın altına kabul edilmek istiyorsak;

Rasûlullah Efendimiz’in ahlâkını yaşamak ve sünnet-i seniyyesini tatbik etmek yolunda gayret etmeliyiz.

Cenâb-ı Hak; Habîb-i Ekrem’inin ahlâkıyla ahlâklanmamızı, bu yüce gayenin hiç değilse eşiğine varabilmemizi nasip ve müyesser buyursun.

Bizleri dünyada kalben ve amelen, âhirette de bizzat Rasûlullah Efendimiz ile beraber olabilen ümmetinin bahtiyarlarından eylesin!.. Âmîn!

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Ekim, Sayı: 188

Bizleri dünyada kalben ve amelen, âhirette de bizzat Rasûlullah Efendimiz ile beraber olabilen ümmetinin bahtiyarlarından eylesin!.. Âmîn! Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Ekim, Sayı: 188

Peygamberimizin Taif Yolculuğu

Amcası ve zevcesinin vefatlarının ardından, Hazret-i Peygamber’e yapılan zulüm ve baskılar iyice arttı. O Sultânü’l-Enbiyâ’ya karşı yapılan düşmanca saldırılar, vahşet derecesine ulaştı. Öyle ki, Resûl-i Ekrem’in tâkatini zorlamaya başladı. Bunun üzerine Allâh Resûlü, yanına Zeyd’i (r.a.) de alarak Mekke’nin 120 km. ilerisin­deki Tâif şehrine gitti. Orada on gün kaldı.

Tâiflilere İslâm’ı anlattı. Onları tevhîde dâvet etti. İleri gelenleri ile görüşerek, puta tapmaktan vazgeçip bir olan Allâh’a kullukta bulunmalarını telkîn etti. Tâif eşrâfından, yanına gidip konuşmadığı kimse kalmadı.

Amcası ve zevcesinin vefatlarının ardından, Hazret-i Peygamber’e yapılan zulüm ve baskılar iyice arttı. O Sultânü’l-Enbiyâ’ya karşı yapılan düşmanca saldırılar, vahşet derecesine ulaştı. Öyle ki, Resûl-i Ekrem’in tâkatini zorlamaya başladı. Bunun üzerine Allâh Resûlü, yanına Zeyd’i (r.a.) de alarak Mekke’nin 120 km. ilerisin­deki Tâif şehrine gitti. Orada on gün kaldı. Tâiflilere İslâm’ı anlattı. Onları tevhîde dâvet etti. İleri gelenleri ile görüşerek, puta tapmaktan vazgeçip bir olan Allâh’a kullukta bulunmalarını telkîn etti. Tâif eşrâfından, yanına gidip konuşmadığı kimse kalmadı.

PEYGAMBERİMİZİN TAİF’TE TAŞLANMASI

Fakat bu dâvet, Kureyşliler gibi putperest bir kavim olan Tâiflilerin arasında da korkunç bir fırtına kopmasına sebeb oldu. Nefsânî hayâtın girdaplarında yaşadıkları için hiçbiri hidâyete gelemedi. Üstelik Hazret-i Peygamber’e yapmadık ezâ ve cefâ da bırakmadılar:

Önce alay ettiler. Sonra hakârete başladılar. Ardından da kölelerini Allâh Resûlü’nün geçtiği yolların iki kenarında sıra yapıp O’nu hakâretlerle taşlattılar. Böylece şehirden çıkana kadar Allâh Resûlü’ne eziyetlerine devâm ettiler. Hattâ kölelerini arkasından yolla­yarak bir müddet daha taş yağmuruna tuttular. Âlemlerin şânına yaratıldığı O Peygamberler Sultânı’nın mübârek ayakları kan içinde kalmış, ayakkabıları kanla dolmuştu. O’nu atılan taşlardan korumaya çalışan fedâkâr sahâbî Zeyd (r.a.) de yaralanmıştı. O, Allâh Resûlü’ne atılan taşlara kendi vücûdunu siper ederek:

Hicaz’ın bahçesi: Taif

Etiketler :
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA