En Güncel Haberler

Kızının cenazesinde oynayan adamın hikayesi. Allah kimseye böyle acı yaşatmasın

Kızının cenazesinde oynayan adamın hikayesi. Allah kimseye böyle acı yaşatmasın
Bu haber 14 Temmuz 2021 - 12:43 'de eklendi ve 2.005 views kez görüntülendi.

Düğünlerin vazgeçilmez halay başıydı Süleyman. Öyle bir halay çekerdi ki izleyenin dili damağına yapışır neredeyse ağzı açık izlerdi. Sorana “Atadan kalma” derdi “Babamda iyi halay çekerdi.”

Karısı Emine’yi zaten bir köy düğününde halay çekerken beğenmişti. Daha doğrusu Emine onu halayda izlemiş, gözlerini ondan alamamış, bunu fark eden Süleyman’da kısa süre sonra anne ve babasını aynı köyden Emine’nin evine gönderip istetmişti.

Dillere destan bir köy düğünü yaptı Süleyman’ının babası. Üstelik Süleyman ile babasının yan yana ilk halayı da bu düğünde olmuştu. Aradan yıllar geçti herkes bu halayı konuştu “Üstüne aynısı gelmedi.” dedi.

Düğünlerin vazgeçilmez halay başıydı Süleyman. Öyle bir halay çekerdi ki izleyenin dili damağına yapışır neredeyse ağzı açık izlerdi. Sorana “Atadan kalma” derdi “Babamda iyi halay çekerdi.” Karısı Emine’yi zaten bir köy düğününde halay çekerken beğenmişti. Daha doğrusu Emine onu halayda izlemiş, gözlerini ondan alamamış, bunu fark eden Süleyman’da kısa süre sonra anne ve babasını aynı köyden Emine’nin evine gönderip istetmişti. Dillere destan bir köy düğünü yaptı Süleyman’ının babası. Üstelik Süleyman ile babasının yan yana ilk halayı da bu düğünde olmuştu. Aradan yıllar geçti herkes bu halayı konuştu “Üstüne aynısı gelmedi.” dedi. Babasının ölümüyle köyü terk edip Ankara’ya göçmesi aynı yıl oldu Süleyman’ın. Annesi Fadime büyük ağabeyinde kalıyor, yaz aylarında köye geldiğinde hem kardeşlerini hem de anasını doya doya görüyordu. Ankara’ya gelmeden babasının mezarını ziyarete gitti Süleyman, ondan helallik aldı. Göz yaşlarını toprağın üzerine akıttı “Senden sonra hiçbir düğünde halaya durmadım baba.” dedi “Tövbe ettim. Olurda kızım olursa bir tek onun düğünün halay çekeceğim.” Onun da matemi böyleydi. Çok severdi babasını. Kardeşlerinin içinde ona en çok benzeyen de oydu. Sıvacıydı Süleyman. İnşaatlarda çalışırdı. İki kızı oldu. Büyüğüne Firdevs küçüğüne Feride ismini koydu. Okuttu Firdevs’i. Ele güne muhtaç etmedi. Giymedi giydirdi yemedi yedirdi. Sıvacı parasıyla en iyi dershanelere gönderip öğretmen etti. Firdevs’in tayini Muş Varto’da bir ilkokula çıktı. Dördü birlikte gitti Varto'ya. Karısı Emine'yle birlikte bir ay yanında kaldılar kızının. O zamanlar küçük kızları Feride henüz okula başlamamıştı. Bu yüzden aceleleri yoktu. Bir süre sonra baktılar ki Firdevs’in yeri rahat, arkadaşları iyi, çevre ve öğretmenler birbirine saygılı ve birbirine yardımcı oluyor bir ay sonra kızını alnından öpüp geri döndüler Ankara’ya. Üç yıl boyunca yaz tatilinde Firdevs geldi Ankara’ya. Gelmediği aylar düzenli olarak para gönderirdi babasına. Okul döneminde hemen her gün telefonla görüşürlerdi. Üçüncü yılın sonu yine Firdevs aradı “Baba, bu sıralar işim çok. Müfettiş gelecekmiş. Bu yüzden sık sık arayamam merak etmeyesin” dedi. Anlayışla karşıladı Süleyman “Tamam” dedi “İyi ol yeter. Gerisi önemli değil.” Önce haftada bir aramaya başladı Firdevs, sonra iki haftada bir. Gittikçe seyrekleşiyordu araması. Konuştuklarında “Ben iyiyim baba” diyordu “Sakın merak etme. geleyim falan da deme. İşlerimiz yoğun o kadar.” Üçüncü aydı Süleyman’ı Kaymakam aradı. Firdevs’ten bahsetti, onu methetti. Firdevs’in çok çalışkan ve başarılı bir öğretmen olduğunu ve bu yüzden kızına plaket verileceğini, mümkünse ilçeye gelmesini söyledi. Çok sevindi Süleyman. Karısına bile ne diyeceğini bilemedi. Kaymakam dört kişilik bileti ayarlamış ertesi gün yola çıkmaları için istenilen saatte terminalde olmalarını söylemişti. Varto'da başta Kaymakam olmak üzere kalabalık bir topluluk karşıladı Süleyman ve ailesini. Doğruca Devlet hastanesine gittiler. Hastaneyi görünce ateş düştü Süleyman’ın içine, kapıdan içeri girer girmez dizine vurdu “Eyvah” dedi “Eyvah. Firdevs’im. Kınalı kekliğim.” Kaymakam ve ilçe milli eğitim müdürü çok ilgilenmiş Firdevs’le. Doktor, hastane her ne gerekiyorsa götürmedikleri yer kalmamış. Ama yemin ettirmiş Firdevs “Sakın” demiş “Babama bir şey söylemeyin. Öleceksem burada öleyim.” Kansermiş Firdevs. Üç ay içinde vücudunu yiyip bitirmiş. Arkadaşları çok yalvarmış ona babana haber edelim annene haber edelim gelip görsünler diye ama yük olmak istememiş Firdevs. Öleceğini anlamış. İçine doğmuş “Babam çok çekti. Bir yük daha çıkarmayayım. Beni hep iyi hatırlasın, iyi görsün gözünde.” demiş. O gün Varto’da kalmışlar. Ertesi gün Firdevs’in cenazesiyle birlikte iki otobüs köye gitmişler. Mahşeri kalabalıkmış mezarlık. Duyan gelmiş. Duyan yanmış. Duyan dizine vurmuş “Bu nasıl kader.” diye. Firdevs’i tabuta koymadan önce annesi yummuş gözlerini. Alnından öpmüş. Sarmış sarmalayıp tabuta koymuşlar. Babası gelmiş başucuna. Son kez yüzünü açmış kızının. Alnından öpmüş, Koklamış. “Kızım” demiş “Yavrum. Kekliğim. Hani düğünü de oynayacaktım.” Sonra tabutu köy meydanına getirmişler. Ahali toplanmış meydana. Köyün davul ve zurnacısı belirmiş çeşmenin başına. Yanık bir ses. Yanık bir hava. Kollarını açmış Süleyman. Başlamış tek başına halaya durmaya. “Yavrum” diye bağırmış Süleyman. Kuşlar uçuşmuş, çeşmeler kurumuş, Süleyman'ın göğsüne bir hançer saplanmış. “Kuzum." diye bağırmış Süleyman "Firdevs’im. Kınalı kekliğim. Söz vermiştim sana. Düğününde oynayacaktım kaderimde tabutunun başında oynamak varmış. Güle güle kızım. Gül güle kınalı kekliğim." Köylüler araya girecek olmuş. Kollarından tutacak olmuş. Dinlememiş Süleyman. Tek başına halaya devam etmiş "Ben" demiş "Babayım. Kız babasıyım. Babalar kızına verdiği sözünü tutarlar.” Öykü: Veli Bayrak Video: Ata Ocağı 78. Bölüm. Not: Video temsilidir, öykü ile bağlantısı yoktur.

Babasının ölümüyle köyü terk edip Ankara’ya göçmesi aynı yıl oldu Süleyman’ın. Annesi Fadime büyük ağabeyinde kalıyor, yaz aylarında köye geldiğinde hem kardeşlerini hem de anasını doya doya görüyordu.

Ankara’ya gelmeden babasının mezarını ziyarete gitti Süleyman, ondan helallik aldı. Göz yaşlarını toprağın üzerine akıttı “Senden sonra hiçbir düğünde halaya durmadım baba.” dedi “Tövbe ettim. Olurda kızım olursa bir tek onun düğünün halay çekeceğim.”
Onun da matemi böyleydi. Çok severdi babasını. Kardeşlerinin içinde ona en çok benzeyen de oydu.

Sıvacıydı Süleyman. İnşaatlarda çalışırdı. İki kızı oldu. Büyüğüne Firdevs küçüğüne Feride ismini koydu. Okuttu Firdevs’i. Ele güne muhtaç etmedi. Giymedi giydirdi yemedi yedirdi. Sıvacı parasıyla en iyi dershanelere gönderip öğretmen etti.

Firdevs’in tayini Muş Varto’da bir ilkokula çıktı. Dördü birlikte gitti Varto’ya. Karısı Emine’yle birlikte bir ay yanında kaldılar kızının. O zamanlar küçük kızları Feride henüz okula başlamamıştı. Bu yüzden aceleleri yoktu. Bir süre sonra baktılar ki Firdevs’in yeri rahat, arkadaşları iyi, çevre ve öğretmenler birbirine saygılı ve birbirine yardımcı oluyor bir ay sonra kızını alnından öpüp geri döndüler Ankara’ya.

Üç yıl boyunca yaz tatilinde Firdevs geldi Ankara’ya. Gelmediği aylar düzenli olarak para gönderirdi babasına. Okul döneminde hemen her gün telefonla görüşürlerdi. Üçüncü yılın sonu yine Firdevs aradı “Baba, bu sıralar işim çok. Müfettiş gelecekmiş. Bu yüzden sık sık arayamam merak etmeyesin” dedi. Anlayışla karşıladı Süleyman “Tamam” dedi “İyi ol yeter. Gerisi önemli değil.”
Önce haftada bir aramaya başladı Firdevs, sonra iki haftada bir. Gittikçe seyrekleşiyordu araması. Konuştuklarında “Ben iyiyim baba” diyordu “Sakın merak etme. geleyim falan da deme. İşlerimiz yoğun o kadar.”

Üçüncü aydı Süleyman’ı Kaymakam aradı. Firdevs’ten bahsetti, onu methetti. Firdevs’in çok çalışkan ve başarılı bir öğretmen olduğunu ve bu yüzden kızına plaket verileceğini, mümkünse ilçeye gelmesini söyledi.

Çok sevindi Süleyman. Karısına bile ne diyeceğini bilemedi. Kaymakam dört kişilik bileti ayarlamış ertesi gün yola çıkmaları için istenilen saatte terminalde olmalarını söylemişti.

Varto’da başta Kaymakam olmak üzere kalabalık bir topluluk karşıladı Süleyman ve ailesini. Doğruca Devlet hastanesine gittiler. Hastaneyi görünce ateş düştü Süleyman’ın içine, kapıdan içeri girer girmez dizine vurdu “Eyvah” dedi “Eyvah. Firdevs’im. Kınalı kekliğim.”

Kaymakam ve ilçe milli eğitim müdürü çok ilgilenmiş Firdevs’le. Doktor, hastane her ne gerekiyorsa götürmedikleri yer kalmamış. Ama yemin ettirmiş Firdevs “Sakın” demiş “Babama bir şey söylemeyin. Öleceksem burada öleyim.”

Kansermiş Firdevs. Üç ay içinde vücudunu yiyip bitirmiş. Arkadaşları çok yalvarmış ona babana haber edelim annene haber edelim gelip görsünler diye ama yük olmak istememiş Firdevs. Öleceğini anlamış. İçine doğmuş “Babam çok çekti. Bir yük daha çıkarmayayım. Beni hep iyi hatırlasın, iyi görsün gözünde.” demiş.

O gün Varto’da kalmışlar. Ertesi gün Firdevs’in cenazesiyle birlikte iki otobüs köye gitmişler. Mahşeri kalabalıkmış mezarlık. Duyan gelmiş. Duyan yanmış. Duyan dizine vurmuş “Bu nasıl kader.” diye.
Firdevs’i tabuta koymadan önce annesi yummuş gözlerini. Alnından öpmüş. Sarmış sarmalayıp tabuta koymuşlar. Babası gelmiş başucuna. Son kez yüzünü açmış kızının. Alnından öpmüş, Koklamış. “Kızım” demiş “Yavrum. Kekliğim. Hani düğünü de oynayacaktım.”

Düğünlerin vazgeçilmez halay başıydı Süleyman. Öyle bir halay çekerdi ki izleyenin dili damağına yapışır neredeyse ağzı açık izlerdi. Sorana “Atadan kalma” derdi “Babamda iyi halay çekerdi.” Karısı Emine’yi zaten bir köy düğününde halay çekerken beğenmişti. Daha doğrusu Emine onu halayda izlemiş, gözlerini ondan alamamış, bunu fark eden Süleyman’da kısa süre sonra anne ve babasını aynı köyden Emine’nin evine gönderip istetmişti. Dillere destan bir köy düğünü yaptı Süleyman’ının babası. Üstelik Süleyman ile babasının yan yana ilk halayı da bu düğünde olmuştu. Aradan yıllar geçti herkes bu halayı konuştu “Üstüne aynısı gelmedi.” dedi. Babasının ölümüyle köyü terk edip Ankara’ya göçmesi aynı yıl oldu Süleyman’ın. Annesi Fadime büyük ağabeyinde kalıyor, yaz aylarında köye geldiğinde hem kardeşlerini hem de anasını doya doya görüyordu. Ankara’ya gelmeden babasının mezarını ziyarete gitti Süleyman, ondan helallik aldı. Göz yaşlarını toprağın üzerine akıttı “Senden sonra hiçbir düğünde halaya durmadım baba.” dedi “Tövbe ettim. Olurda kızım olursa bir tek onun düğünün halay çekeceğim.” Onun da matemi böyleydi. Çok severdi babasını. Kardeşlerinin içinde ona en çok benzeyen de oydu. Sıvacıydı Süleyman. İnşaatlarda çalışırdı. İki kızı oldu. Büyüğüne Firdevs küçüğüne Feride ismini koydu. Okuttu Firdevs’i. Ele güne muhtaç etmedi. Giymedi giydirdi yemedi yedirdi. Sıvacı parasıyla en iyi dershanelere gönderip öğretmen etti. Firdevs’in tayini Muş Varto’da bir ilkokula çıktı. Dördü birlikte gitti Varto'ya. Karısı Emine'yle birlikte bir ay yanında kaldılar kızının. O zamanlar küçük kızları Feride henüz okula başlamamıştı. Bu yüzden aceleleri yoktu. Bir süre sonra baktılar ki Firdevs’in yeri rahat, arkadaşları iyi, çevre ve öğretmenler birbirine saygılı ve birbirine yardımcı oluyor bir ay sonra kızını alnından öpüp geri döndüler Ankara’ya. Üç yıl boyunca yaz tatilinde Firdevs geldi Ankara’ya. Gelmediği aylar düzenli olarak para gönderirdi babasına. Okul döneminde hemen her gün telefonla görüşürlerdi. Üçüncü yılın sonu yine Firdevs aradı “Baba, bu sıralar işim çok. Müfettiş gelecekmiş. Bu yüzden sık sık arayamam merak etmeyesin” dedi. Anlayışla karşıladı Süleyman “Tamam” dedi “İyi ol yeter. Gerisi önemli değil.” Önce haftada bir aramaya başladı Firdevs, sonra iki haftada bir. Gittikçe seyrekleşiyordu araması. Konuştuklarında “Ben iyiyim baba” diyordu “Sakın merak etme. geleyim falan da deme. İşlerimiz yoğun o kadar.” Üçüncü aydı Süleyman’ı Kaymakam aradı. Firdevs’ten bahsetti, onu methetti. Firdevs’in çok çalışkan ve başarılı bir öğretmen olduğunu ve bu yüzden kızına plaket verileceğini, mümkünse ilçeye gelmesini söyledi. Çok sevindi Süleyman. Karısına bile ne diyeceğini bilemedi. Kaymakam dört kişilik bileti ayarlamış ertesi gün yola çıkmaları için istenilen saatte terminalde olmalarını söylemişti. Varto'da başta Kaymakam olmak üzere kalabalık bir topluluk karşıladı Süleyman ve ailesini. Doğruca Devlet hastanesine gittiler. Hastaneyi görünce ateş düştü Süleyman’ın içine, kapıdan içeri girer girmez dizine vurdu “Eyvah” dedi “Eyvah. Firdevs’im. Kınalı kekliğim.” Kaymakam ve ilçe milli eğitim müdürü çok ilgilenmiş Firdevs’le. Doktor, hastane her ne gerekiyorsa götürmedikleri yer kalmamış. Ama yemin ettirmiş Firdevs “Sakın” demiş “Babama bir şey söylemeyin. Öleceksem burada öleyim.” Kansermiş Firdevs. Üç ay içinde vücudunu yiyip bitirmiş. Arkadaşları çok yalvarmış ona babana haber edelim annene haber edelim gelip görsünler diye ama yük olmak istememiş Firdevs. Öleceğini anlamış. İçine doğmuş “Babam çok çekti. Bir yük daha çıkarmayayım. Beni hep iyi hatırlasın, iyi görsün gözünde.” demiş. O gün Varto’da kalmışlar. Ertesi gün Firdevs’in cenazesiyle birlikte iki otobüs köye gitmişler. Mahşeri kalabalıkmış mezarlık. Duyan gelmiş. Duyan yanmış. Duyan dizine vurmuş “Bu nasıl kader.” diye. Firdevs’i tabuta koymadan önce annesi yummuş gözlerini. Alnından öpmüş. Sarmış sarmalayıp tabuta koymuşlar. Babası gelmiş başucuna. Son kez yüzünü açmış kızının. Alnından öpmüş, Koklamış. “Kızım” demiş “Yavrum. Kekliğim. Hani düğünü de oynayacaktım.” Sonra tabutu köy meydanına getirmişler. Ahali toplanmış meydana. Köyün davul ve zurnacısı belirmiş çeşmenin başına. Yanık bir ses. Yanık bir hava. Kollarını açmış Süleyman. Başlamış tek başına halaya durmaya. “Yavrum” diye bağırmış Süleyman. Kuşlar uçuşmuş, çeşmeler kurumuş, Süleyman'ın göğsüne bir hançer saplanmış. “Kuzum." diye bağırmış Süleyman "Firdevs’im. Kınalı kekliğim. Söz vermiştim sana. Düğününde oynayacaktım kaderimde tabutunun başında oynamak varmış. Güle güle kızım. Gül güle kınalı kekliğim." Köylüler araya girecek olmuş. Kollarından tutacak olmuş. Dinlememiş Süleyman. Tek başına halaya devam etmiş "Ben" demiş "Babayım. Kız babasıyım. Babalar kızına verdiği sözünü tutarlar.” Öykü: Veli Bayrak Video: Ata Ocağı 78. Bölüm. Not: Video temsilidir, öykü ile bağlantısı yoktur.

Sonra tabutu köy meydanına getirmişler. Ahali toplanmış meydana. Köyün davul ve zurnacısı belirmiş çeşmenin başına. Yanık bir ses. Yanık bir hava. Kollarını açmış Süleyman. Başlamış tek başına halaya durmaya.

“Yavrum” diye bağırmış Süleyman. Kuşlar uçuşmuş, çeşmeler kurumuş, Süleyman’ın göğsüne bir hançer saplanmış.
“Kuzum.” diye bağırmış Süleyman “Firdevs’im. Kınalı kekliğim. Söz vermiştim sana. Düğününde oynayacaktım kaderimde tabutunun başında oynamak varmış. Güle güle kızım. Gül güle kınalı kekliğim.”

Köylüler araya girecek olmuş. Kollarından tutacak olmuş. Dinlememiş Süleyman. Tek başına halaya devam etmiş “Ben” demiş “Babayım. Kız babasıyım. Babalar kızına verdiği sözünü tutarlar.”

Öykü: Veli Bayrak
Video: Ata Ocağı 78. Bölüm.
Not: Video temsilidir, öykü ile bağlantısı yoktur.

Etiketler :
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA