HİKÂYE DEĞİL GERÇEK
KAAB(radiyallahu anh)Resûlüllah (aleyhisselâtü vesselâm) dan rivayet ediyor. Sevgili Peygamberimiz buyurdular ve biz gafillere duyurdular.
-Yarın kıyamet günü, ümmetimden bir âsiyi mizana getirirler. Günahı sevabından çok olduğu için, nâra (yani) ateşe atılmasını
ALLAHÚ TEÂLA emreyler.
Bu zatı zebânîler tutar. Allahın hapishanesi olan cehenneme sevkederler. Bunun halini Hazret-i Adem (Aleyhisselâm) görüp:
Ya Resulallah! Ummetinden birini cehenneme götürüyorlar. Diye, nida eder. Ve bana haber verir. Ben, onun arkasından koşarak yetişir
ve meleklere :
Ümmetimden olan bu zatı bana bağışlayın!.. derim. Vazifeli olan melekler:
Ya Resûlallah! Sana nazil olan Kur’anda bizim hakkımızda
«Onlar Allahın emrine muhalefet etmezler. Buyrulan vazifelerini yaparlar»
hükmü vardır. Bunu siz de biliyorsunuz.
Bu sebeple, bu âsî kulu nâra götürmeye mecburuz, derler. Melekler bu esnada,
Allahû teâla tarafında meleklere bir emir gelir:
Habibime itaat ediniz!..
PEYGAMBER Efendimiz(sallâllâhu aleyhi ve sellem) der ki:
– Bu ümmeti mizana tekrar götürünüz!..
Tekrar amelivdefteri ona verilir.
Mizanda tekrar tartılır, Seyyiati yani günahları hasenatından sevaplarından fazla gelir.
O vakit aleyhisselâtü vesselâm efendimiz kolunun altından yazılı bir şey çıkarır; terazinin sevab gözüne koyar. B sefer sevabı günahından ağır gelir. Kul öyle ferahlanır ki; sevincin den, Rasûlûllahın mübarek
ayaklarına kapanarak:
Siz ne mübarek, ne muhterem bir Nebisiniz ki; beni bu azâbdan kurtardınız. Anam babam size fedâ olsun.
Kainatın Efdisi Alemlerin Rahmeti Sultanımız.
İşte ben senin Peygamberin Muhammedim, der.(Sallâllâhu aleyhi ve sellem)
Tekrar Reaûlünllahın (arşın üstüne bastı diye şeref duyduğu)
mübarek ayaklarını öperek sorar:
Bu yükseklik bu rütbe bu devlet, bu saadet nedir? Ya Rasulallah! der.
Efendimiz (Aleyhisselatu vesselâm)da der ki
Sen, bana dünyada iken bir salavat okudun.
Işte, bana okuduğun o salavatı bugün için sakladım. Mizana koyduğum sey bu idi, buyururlar. Bunun üzerine o adam:
Ah, dünyadayken vakitlerimi boş geçireceğime ağzı mi boş şeylerle, lüzumsuz söz, yalan gıybet ve küfürle kirleteceğime, siz aziz Nebime salât etseydim, bugün daha yüce makamlarda bulunsaydım, diye çok
pişmanlık duyar.
Bir salávat okumak ile cehenneme atılmaktan
kurtuldu ise, binlerce salât okuyanın erişeceği dereceleri sizlerin irfanına bırakıyorum.
Rabbimiz bizleri Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve sellem)’in yolundan gidenlerden sünneti
seniyelerini işleyenlerden çokça salât okuyanlardan şefaalerine nail olanlardan
eylesin.Amiinn🤲🤲
Peygamber Efendimizin duâsıyla Allah Teâlâ’nın Bedir Savaşı’nda müslümanların imdâdına gönderdiği Cebrâîl (aleyhisselâm) ve melekler İslâm’ı muzaffer kıldı.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- müşriklere baktı; onlar bin kişi civârındaydılar. Ashâbı ise üç yüz on üç kişi idi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak, şöyle yalvarmaya başladı:
“Ey Allâh’ım! Bana olan va’dini yerine getir! Bana zafer ihsân eyle! Ey Allâh’ım! Eğer ehl-i İslâm’ın bu topluluğunu helâk edersen, artık yeryüzünde Sana ibâdet edecek kimse kalmayacak!”
Peygamber Efendimiz mübârek ellerini semâya açmış olarak yalvarmasına öyle devâm etti ki, ridâsı omzundan düştü. Bunu gören Ebû Bekir -radıyallâhu anh-, yanına gelerek ridâsını aldı, omuzuna koydu ve:
Ey Allâh’ın Rasûlü! Rabbine olan yalvarman kâfîdir. Allâh Teâlâ Sana olan vaadini mutlakâ yerine getirecektir.” dedi.
Bütün mü’min gönüller de niyâz hâlinde idi. İlâhî kelâmda lutf-i Rahmânî şöyle müjdelendi:
“Hani siz, Rabbinizden imdat taleb ediyordunuz, O da; «Muhakkak ki Ben size meleklerden birbiri ardınca bin(lercesi) ile imdâd edeceğim.» diyerek duânızı kabul buyurmuştu. Allâh bunu, sâdece müjde olsun ve onunla kalpleriniz yatışsın diye yaptı. Zâten yardım yalnız Allâh tarafındandır. Çünkü Allâh, mutlak gâliptir, yegâne hüküm ve hikmet sâhibidir.” (el-Enfâl, 9-10)
And olsun, sizler güçsüz olduğunuz hâlde Allâh size Bedir’de yardım etmişti. Allâh’tan sakının ki, O’na şükretmiş olasınız. O zaman Sen mü’minlere; «Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?» diyordun. Evet, sabreder ve (Allâh’tan) korkarsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı nişanlı beş bin melekle yardım eder.” (Âl-i İmrân, 123-125)
Allah -celle celâlühû- o gün mü’minlere meleklerle yardım etti. Mü’minlerin ihlâsına göre meleklerin sayısını bin, üç bin, nihâyet beş bine kadar artırdı.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, daha önceden müşriklerin ileri gelenlerinden kimin nerede öldürüleceğini bildirdiği hâlde ve Allâh’ın kendilerine zafer nasîb edeceğini lutf-i ilâhî ile öğrenmiş olmasına rağmen, gece sabaha kadar Allâh’a yalvarmış, kendisini helâk edercesine duâ etmişti. Bu hâl, kulluk şuurunun mühim tezâhürlerinden biridir. Allâh Teâlâ da bizden kulluktan başka bir şey istememektedir. Allâh’a yaklaşmak için, tezellül ve tazarrû ile O’na yalvarmak kadar sağlam bir yol mevcut değildir.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Bedir günü:
“İşte Cebrâîl! Atının başından tutmuş, üzerinde de savaş techizâtıyla (yardımınıza gelmiş durumda)!” buyurdular. (Buhârî, Meğâzî, 11)
Huvaytıb bin Abdüluzza der ki:
“Ben Bedir’de müşriklerle birlikte bulunmuş, ibret verici şeyler müşâhede etmiş ve melekleri görmüştüm. Onlar gökle yer arasında Kureyşlileri öldürüyor, esir ediyorlardı. O zaman kendi kendime; «Bu zât (Peygamber Efendimiz) muhakkak Allâh tarafından korunuyor!» dedim. Gördüğüm şeylerden hiç kimseye bahsetmedim.” (Hâkim, III, 562/6084)