Müstehcenliğinden dolayı cevap vermekte zorlandığımız konulardan biri de, cinsel duyguların baskısından kurtulmak isteyenlerin başvurduğu kendini tatmin konusu. Bu konu ısrarla sorulduğundan zorluğuna rağmen cevap vermeye gayret edeceğiz. Önce meseleye genel bir bakışla bakalım izin verirseniz.
Rabbimiz aile hayatını kolaylıkla yürütmesi için insanlara cinsi his vermiştir. Bu hissin getirdiği derin bir ilgi ile karşı cinsler birbirlerini sevmiş, bu sevgi sebebiyle birbirlerine hoşgörü ile bakacak hale gelmişlerdir. Ancak bazen bu cinsi his bilhassa gençlerde baskılar da meydana getirmiş, onları gayrimeşruluklara itecek bir etkiyi de göstermiştir.
İşte bu durumda Rabbimiz rüyada ihtilam olma halini yaratmış, had safhada cinsel his baskısına maruz kalan kimseler, rüyadaki bu ihtilam olma yoluyla cinsel his baskısından kurtulmuşlar, gayrimeşruluklara yönelme duygusuna girmemişlerdir. Ne var ki bazen ortamın aşırı tahrikinden dolayı rüyadaki teskin olma hali yetmeyip uyanıkken de kendini teskin etme ihtiyacı duyanlar olmuş; bunun dini hükmünü merak ederek öğrenmek istemişlerdir.
Cinsellik duygusunun aşırı baskısından kurtulmak için baş vurulan bu kendini teskin etme olayına (istimna = masturbasyon) kitaplarda haram, mekruh, caiz diyenlerin olduğunu görüyoruz.
Şahısların özel durumlarından dolayı böyle farklı hükümlerin verildiği anlaşılmaktadır. Bu mevzuda en başta cinselliği ateşleyen, sahibini günaha zorlayacak derecede tahrik eden görüntü ve teşhirleri seyretmeme ve öyle müstehcen ortamlardan uzak durma kararı çok mühim.
Böylesine tahrikçi görüntülerden insan, büyük bir dikkatle kaçınmalı, sahibini dayanması güç his ayaklanmasına iten zeminlerden mutlaka uzak kalmalı ki; ihtilam olmakla cinsel his baskısından kurtulabilecekken, ayrıca bir de kendini teskin etme zorlamasına maruz kalmasın, kendi kendini böyle sağlıklı olmayan bir durumla karşı karşıya bırakmasın.
Bundan dolayı İsra sûresindeki ayet; “Zina yapmayın!” demeyip “Zinaya yaklaşmayın!” diyor. Yani zina teşhir ve teşviklerine yaklaşmayın. Çünkü teşhire yaklaşanlar tahrik olurlar, tahrik olanlar cinsel his baskısına maruz kalırlar. Maruz kalanlar da günahı göze alacak hale gelirler. Öyle ise günahı göze aldıracak duygu ayaklanmasına sebep olan görüntüleri seyretmekten uzak durmak, konunun ihmal edilmez tedbîrlerinin en başta gelenidir.
Bu konuda bir başka ikaz da tesettür ayetlerinden alınmaktadır. Bu ayetlerde de: “Mümin erkekler, mümine kadınlar gözlerini harama bakmaktan kapasınlar!” diyor. Gözleri kapamak mümkün mü? Yani gözlerini harama bakmaktan o kadar korusunlar kî sanki kapamışlar gibi hayallerini temiz tutsunlar, günaha iteleyecek tahrike maruz kalmasınlar.
Bu ikazdan da anlaşılıyor ki, bozulmuş vasatlarda ilk tedbir, mümkün olduğu kadarıyla tahrikçi görüntüler seyretmekten uzak kalmak; fıtratın gereği olan ihtilam olmayla iktifa edip kendini sinirsel zafiyete de uğratacak suistimale, gayrimeşru tatmin yollarına mecbur bırakmamaktır. Bütün bu dikkat ve korunmaya rağmen, maruz kaldığı baskıdan kurtulmak için kendini teskin etmek zorunda kalan kişi; büyük günaha düşmemek için küçüğüne başvuran kimse durumundadır. Buna; “Büyüğüne yönelmemek için küçüğüyle yetinme hali” demek de mümkündür. (Merakılfelah)
Ancak bunun en mahzurlu tarafı, baskıyı gidermek için arada sırada başvurduğu bu kurtulma çaresini, zevk alma alışkanlığına dönüştürüp devamlı yapma bağımlılığına düşme yanlışıdır. Alimlerin haram hükmünü verdikleri, yahut da harama yakın şekilde mekruh saydıkları, bu türlü bir bağımlılık halidir.
Oruç tutmak insanı günahlardan uzak tutan bir kalkandır. Nefsin şehevani isteklerini kırarak harama düşmesini engeller. Şayet buna imkan yok ise insan nefsiyle başbaşa kalmamaya çalışmalı, dini eserleri bolca okumalı, dini sohbetlere daha sık katılmalı ve tebliğ faaliyetlerini arttırmalıdır. Nefsi hesaba çekme, ölümü, ahireti düşünme, tefekkür etme insanı uyanık tutmada ve nefisle mücadelede önemli hususlardır. Dünya imtihan meydanıdır, her zaman mücadele devam edecektir. Mücadele sonucunda verilecek mükafatı düşünmek ve günahlara karşı sabretmek gerekir.
Cinsel baskıdan kurtulmak için önemli tavsiyeler: a. Ergenlik Çağına Girince Evlenmek: En güzel ve en kestirme yol budur b. Nafile Oruç Tutmak:
Ortada ergenlik çağına girince evlenmeye engel birtakım sebepler söz konusu olduğunda, İslam, evlenme imkanı bulamayanlara nafile oruç tutmalarını tavsiye eder. Çünkü oruç, şehvetin galeyanını durdurur, isteği azaltır, cinsel duygunun hiddetini kırar; aynı zamanda kendinin ilahi murakabe (kontrol) altında bulunduğunu hem ilham, hem takviye eder. Allah’tan saygı ile korkmayı hatırlatır. Böylesine güzel irşad Resülüllah (asm) Efendimizin hadislerinde yer almıştır:
Ey gençler topluluğu! Sizden kim evlenmeye güç getirip imkan bulabiliyorsa evlensin; çünkü evlenmek gözü haramdan sakınmaya, yummaya daha uygun, namus ve iffeti korumaya daha elverişlidir. Kim de evlenmeye güç getiremiyor, imkan bulamıyorsa, kendisine oruç tutmak gerekir; çünkü oruç, şehveti kesicidir.” c. Cinsel Duyguyu Tahrik Eden Yayınlardan ve Sokaklardan Kaçınmak, Uzaklaşmak:
İçinde yaşadığımız toplum ve çağda bir sürü bozuk, kirli ve gayr-i ahlaki basın ve yayınlarla gençliğin ruhu dejenere edilmektedir. Hiç şüphe yok ki, genç kimse, bu fitne saçan rezilliklerin peşine takılınca, derin bir bataklığa saplanıp kendini kaybetmekte, yolunu şaşırmaktadır. Ahlakı değişmekte, doğru yolundan sapmakta, acemi ya da yabani hayvan gibi ne yaptığını, nereye daldığını bilmez hale gelmektedir.
Artık bu durumda terbiyecilere, eğitimcilere düşen görev, öğüt ve sıkı bir iş ve çalışma devresine girmek, uyarı ve sakındırıcı yollara başvurmaktır. Bu yalnız terbiyecilere vacib değil, aynı zamanda terbiye etme hakkını yüklenen, bu sorumluluğu duyan herkese vacibtir. Sık sık gençlerin kulağına: “Yarıçıplak kadınlara, kırıtarak gezen kadınlara, etini teşhir’ edenlere bakmak;
fotoromanlar okumak, şehveti tahrik edip iç duyguları harekete geçiren cinsel konulu kitapları okumak, yine insanı şehvet alemine götüren, duyguları bu doğrultuya çekip kamçılayan çalgıları, nağmeleri dinlemek, kafayı ciddi konulardan alıp havai şeyler peşine takmayı sonuçlandırır.” diye fısıldamaları gerekmektedir. Çünkü bu tür yayınlar ahlakı bozmakta, anlayışı zayıflatmakta, hafızayı kısırlaştırmakta, cinsel duyguları harekete geçirmekte ve kişiliği kaybettirmektedir.
Boş Vakitleri Yararlı Şeylerle Doldurup Değerlendirmek: Terbiyeciler ve eğitimciler, çocuk boş kalıp bir işle meşgul olmadığı zaman kötü-yıkıcı düşüncelere, gerçekleşmesi zor hayallere dalar; cinsel konular üzerinde kafa yorup düşler kurar. Bu durumda eğer ergenlik çağına girmişse, ister istemez şehveti harekete geçer.
O halde bu gibi hayal ve düşüncelere dalmasını önlemek için ne yapmak, nasıl bir çare bulmak lazımdır? Çare şu olabilir: Önce ergen olan çocuğa vaktini nasıl değerlendirebileceğini öğretmemiz, boş vakitlerini ne ile doldurup yararlı duruma getirmesi gerektiğini anlatmamız gerekmektedir.
Vakti değerlendiren, boş zamanları yararlı şeylerle dolduran kitap, dergi, broşür ve benzeri birçok yayınlar vardır. Ayrıca bedeni güçlendiren, adaleleri kuvvetlendiren, insana sağlık kazandıran birtakım ölçülü spor hareketleri yapmalarını; ancak güvenilir, terbiyeli arkadaşlarla bu işi sürdürmeleri telkin edilir. Çok yararlı kitapları okumaya alışmaları ise bilgi ve kültürlerini artırıp genişletir. Bununla birlikte bazı el işleri, el sanatlarını öğrenmeleri, ahlakı güzelleştiren dini ders ve sohbetlere katılmalarını sağlamayı da ihmal etmemek gerekir.
Bunlardan başka düşünceleri berraklaştırıp gıdalandıracak, ruhu arındıracak, bedeni kuvvetlendirecek, ahlakı yüceltecek şeylerle çocukların boş vakitlerini değerlendirmeye özen gösterilmelidir. Bunun için zihnin daima yüksek meselelerle meşgul edilmesi, aklın, kalbin ve duyguların olumlu ve faydalı çalışmalarda yoğunlaştırılması, yaratılış gayesinin daima hatırda tutulması, hayatın ve ölümün manasının devamlı olarak düşünülmesi, bütün vakit ve enerjinin sürekli ve başka şeylere yer bırakmayan yoğunluktaki faaliyetlere yönlendirilmesi, güzel hobi ve alışkanlıkların kazandırılması faydalıdır.
İyi Huylu, Güzel Ahlaklı, Uyumlu Arkadaş Seçmek: Terbiyecilerin, eğitimcilerin önemle üzerinde duracakları bir husus da, ergenlik çağına girmiş bir çocuğa iyi ahlaklı, uyumlu arkadaşlar arayıp bulmak, seçip beğenmektir. Çocuk unuttuğu zaman ona hatırlatırlar, saptığı zaman ona doğru yolu gösterirler; düzenli olmaya çalıştığında ona yardımcı olurlar; başına bir dert, bir sıkıntı geldiğinde onu teselli edip iradesini güçlendirmeye çalışırlar.
Denilebilir ki, sözünü ettiğin vasıfta arkadaş çok azdır, özellikle günümüzde bunlar parmakla gösterilecek kadar mahduddur. Öyle ama, hemen her mahallede ve yerde bu azları bulmak mümkündür, hepsi de simalarından tanınırlar, alınlarında secde eseri bulunuyordur; yüksek ahlaklarıyla diğer çocuklardan ayrılmakta ve ayırd edilmekteler. O halde bir gencin bu gibi arkadaş ve dostları bulup onlarla arkadaşlık kurması ne güzel olur! Böylece hayatın fitne ve fesadına karşı ona yardımda bulunurlar, sır vermeye layık güvenilir bir topluluk oluştururlar.
Hiç şüphe yok ki, kişi yakın dostunun dini üzeredir; yakın arkadaş, kendi ölçüsündeki arkadaşına çoğu şeylerde uyar. Kuşlar ancak kendi şeklindeki kuşların kafilesinde yer alır. Resulüllah (asm) Efendimiz ne doğru buyurmuştur:
Kişi yakın dostunun dini üzeredir. O halde sizden her biriniz kimi yakın dost ediniyorsa ona dikkatle baksın.” (Ebu Davud, Edeb, 19; Tirmizi, Zühd, 45) Bilinen bir gerçektir ki, ahlaksız, günahkar, asi ve müfsid kimseyle arkadaşlık eden kimseyi onlar eninde sonunda sapıklığa çekip götürürler, onu ancak derin çukurlara, bataklıklara iterler, onunla ancak kişisel çıkarlarından dolayı dostluk kurarlar, arkadaşlık ederler, ancak dünyevi yararlardan dolayı ona yaklaşırlar.
O halde gençlerimiz, böylesine adi ve kötü arkadaş ve dostlardan sakınsınlar, şerli kişileri arkadaş edinmesinler. Salih bir dost, mümin bir cemaat bulmak ne saadet! Böylesine bir arkadaşlık ve dostluk her iki alemde mutluluğa ve ahirette kurtulmaya vesiledir. Allah (c.c.) kendi muhkem kitabında ne kadar doğru buyurmuştur:
“O gün yakın dostlar birbirine düşmandır. Ancak takva üzere olanlar (Allah’tan korkup kötü kişilerden sakınan, iyileri dost edinenler) müstesna.” (Zuhruf, 43/67)